Hanımelinin Gölgesinde

Babaannemin ahşap evi… Evin önündeki hanımeli çiçeği…Her insanın kendine has kokusu gibi, hanımelinin kendine has kokusu da bizi mest ederdi .Babaanneme sinerdi kokusu. Bir ağaç vazifesi görürdü. Öyleydi o zamanlar, her evin çıkmasından ikinci katına kadar uzanırdı hanımelileri. Kalın gövdelerinden tutunup, üst kata tırmanacak kadar arsızlaşırdık bazen. Gölgesi bize yeterdi misket ve beştaş oynamaya. Babaannemin kınalı elleri görünürdü pencereden. Kınalanmış saçları savrulurdu. Mavi gözleri gökyüzü gibi uzanırdı üstümüzde. Hanımeli kokan babaannemin elleri dokunurdu çocuk
yüreğimize.

Bizden de arsız bir kedi dolanırdı ahşap evimizin çardağında. Babaannem bir tas sütü paylaştırırdı bize ve arsız kediye.

Evimizin ilk katındaki pencere bir çocuğun ulaşabileceği kadar mütevazı dururdu. Pencereyi açıp maşasını altına tutturduk mu, evimizin bütün mahremiyetini de aralamış olurduk.
Gözlerimizle evin içine daha önce hiç görmemiş gibi bakar durur, her bir köşeyi didik didik ederdik. Pencereden hiçbir zaman boş dönmez, muhtemelen bir kuru ekmek, şanslıysak da ekmek içi bir parça peynir doldururdu küçük ellerimizi.

İşte bu pencere, uzun muhabbetlerin vesilesi olurdu. Komşumuz boynunu pencereden uzattı mı muhabbet bitmek bilmezdi. Evin içinde annem muhabbetini ederken iş yapmaya da devam ederdi. Bu pencereden iletilirdi davetiyeler, dilekler, temenniler….Dış dünya ile bağlantı kurmaya yarayan bir kordon görevi görürdü bu pencere. Yaşamımızın her anına tanıklık ederdi.

Kapının önündeki hanımeli gölgemizin altına oturup da, ekmekleri mideye indirince, yeniden misket oynamaya derman bulurduk. Misketleri dünyaya geldiğine pişman edene kadar atar, vurur, çarpıştırırdık. Hanımlığımız tutar da misket yerine beştaş oynamaya karar verirsek, beş taşların akıbeti de misketlerden farklı olmazdı.

Ahşap evimizin duvarında, dedemin hatırası resmi dururdu. Hafif dökülmüş saçları, ince yüz hatları, mesut mu üzgün mü olduğuna karar veremediğim bir yüz ifadesi ile kalın gözlük çerçevesinin ardından bize bakardı. O beni görmüştü ama ben onu hiç hatırlamıyordum. On iki Eylül ateşinden bir parça da bizim ahşap küçük evimize düşmüş ve bu evin içindeki yürekleri tutuşturmuştu. Babaannem dedemin resmine bakarken bazen içli bir ah çeker, ardından mavi gözlerinden boncuk boncuk gözyaşları dökerdi. O zamanlar babaannemin gözyaşlarına anlam veremez, bir insana duyulan özlemin ruha nasıl ağır geldiğini anlayamazdım. Ve, gidip de gelememenin mazeretlerini çocuk aklımla algılayamazdım. Babaannem bana bu durumun izahını yapamazdı. Gözlerinden yuvarlanan boncuk sayısı artar, en sonunda beni de alıp kendini hanımelinin gölgesine atardı.

Merdivenlerden bir üst kata çıktığımda üst katın penceresinden bütün mahalleyi görebilirdim. Üst katta üç odamız vardı. Üç odanın her biri babaannemin üç gelininden birine tahsis edilmişti. Bir odası da anneme…Yani bizim ailemize aitti. Alt kattaki mutfak ortak alan olarak bütün ailenin toplandığı bölüm olurdu. O sofrada herkes için yer bulunur, herkesin karnı doyardı. Sofraya giden gelen kaşıkların hızı herkesi bir yarışa sokardı. Kaşıkların gidiş gelişi, tıngırtısı, kılıç sallayan şövalyelerin rövanşlarına benzerdi. Bize bir şarkı gibi gelen bu sesin eşliğinde kulaklarımız mutlu mesut yaşardı. Babaannem sofrada dedem için ayrılan yere bakar, bir müddet bizi seyrederdi. Uzun uzun soluklanır, istemsizce yemeğine devam ederdi.

Az konuşurdu babaannem. Dedikodu yapmaz, evin içinde biteni dışarıya anlatmazdı.

Beni severdi. Bir kızının öldüğünü ve benim ona çok benzediğimi, bu yüzden onun adını bana verdiğini söylerdi. Bazen beni kollarıyla sıkı sıkı kavrar, uzun uzun öperdi. Kınalı elleri saçlarımda bir tüy yumuşaklığında gezinip dururdu. “Sanki o var kollarımda, sanki onu sarıyorum” derdi. Ben ise şımarıp kucağından kurtulmaya çalışırdım. Babaannemin elleri ardımdan uzanırdı. Gözleri nemlenirdi. Ben umarsızca giderdim .

İlk önce dedem bıraktı babaannemi. Sonra hanımeli. Sonra o ahşap evi. Sonra ben bıraktım, Sonra sevdikleri…
Sonra gördüm elinde yeşil bir yemeni. Ama o hiç bırakmadı beni. Hiç bırakmadı beni, babaannemin hanımeli kokan hanım elleri…

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız