Kayıp Zamanların Ardından

İki küçük masumu ardına takıp geldin birgün. Seni görmeyeli yıllar olmuştu. Unutmuştum. Unutmuştuk. Şimdi yeniden hatırlatmanın sırası mıydı Ayşe?

İçimde binlerce sözcük toplanıp dağıldı.
Tahayyülümde onlarca hatıra toplanıp dağıldı.
Hikayenin başladığı noktadaydım Ayşe.
Sen hikayenin başladığı noktaydın.
Herkesler dağılıp gitseydi de sen kalsaydın.
O tertemiz hatıraların arasına bunca zamanı sokmasaydın.
 Seni gördüğüm gün içime yeni sevinçler dolmuştu. Hiç olmayacak hayallerim dolup taşmıştı avuçlarıma.  Sen mazinin yeniden dirilip gelmiş haliydin.

Şu apak suratlı oğlana benzerdin küçükken.
Burgu burgu saçlarının uçlarına kırmızı kurdelalar takardı annen. Al yanaklarından sarkardı lüleli saçların.

Gözlerinden, yaşama isteğini tutkuya dönüştüren, şifalı sularını  insana salık veren  pınarlar fışkırırdı. Hayat senin suların gibi  dertsiz tasasız ,dupduru akardı Ayşe. Senin kıyılarında duran herkes rahat bir nefes alırdı.

O küçücük evimizin en sevimli ferdiydin.
Ellerini tutabilmek için nasıl yarışırdık  hatırla.
 Bir odanın içine doluşmuş üç beş masum çocuktan en masum olanıydın sen. Elleri en pak, saçları en ipek, gözleri en güzel olanıydın

Bir mahallemiz vardı hatırla.  İçinden upuzun bir yol geçerdi. Sonu bir nehrin denize dökülmesi gibi aşağı uzanırdı. Yolun menzili mavi bir derinliğe açılır sanırdın.
   Mahallenin bütün çocukları elele tutuşup koşardık o yolda. Dilimizde birbirimizin canını acıtan cümlelerden uzak,  gözlerimizde yargılayan bakışlardan azade koşardık.

Kimse kimseden daha masum değilken, Kimse kimseden daha üstün değilken, kimse  kimseden bir şeylerin hesabını sormuyorken ve  kimse kimseye birşeylerin hesabını vermiyorken biz ne kadar iyiydik.
Yollarımız hep güzelliklere  çıkardı Ayşe.

Çocukluğunda kaldı o ev. Üzerine pencerelerini istediğinde istediğin renge boyayamayacağın başka bir ev kuruldu.
Pervazlarını  demir mandalların tutamayacağı,
kocaman pencereleri olan ama yine de insanın içini daraltan o ev.
  Halbuki yetiyordu bize o küçük pencere.
Bizim dünyamızda ondan daha büyük değilken güzeldi herşey.
O evden geriye ne kaldı Ayşe, bu içimi ezen hatıralardan başka?

Minicik  mahallemizin   kocaman ağızları varmış meğer. Bütün o güzel hatıraların üzerine bir kurum gibi döküldü ağızlardan akan kirli sözcükler.
   Şimdi hangi kapıdan girsem kimse eskisi gibi değil. Hiç bir ev eski sıcaklığında değil.

Bir ağacımız vardı hatırında mı?
     Özgürlüğümüzü dallarından dağlara haykırdığımız. Kocaman gövdesini sarmak için üzüm dallarıyla yarış ettiğimiz bir ağacımız vardı. Bütün sırrımızı kulağına fısıldardık da sırlarımız kulaklarında baki kalırdı.
Bir ağacın yaptığını insanlar  yapamadı.

Kimsenin umurunda değildik Ayşe. Gözlerimizden dökülen yaşlar seyirlikti.
Acılarımız bizden başkasının canını acıtmıyordu. Yangınımızda yanan yalnızca bizdik.
   Yalnızdık. Herkesten daha yalnızdık biz.
Gözler üzerimizden  gezinip geçerken görülmüyorduk. Yırtınıp bağırsakda duyulmuyorduk.  En acısı da buydu Ayşe.

Bilmez misin dünya imtihan yeridir. Bilmez misin kulların bakışı gibi değildir Tanrının insanlara bakışı.
Konuşmaya meyilli diller konuşa dursun Ayşe.
Acımasız ağızlardan dökülsün yine katranlar.

Sen gitme.
   Çok giden oldu hayatımdan.
Pek çoğu gittikten sonra belki pek az anımsadı beni.Gidenler geri gelmediler, gelemediler.
Gitmek kolaydı da dönmek zordu. Gitmesinler istedim. Ben öyle bir bebeğin annesine mecburiyeti gibi mecburdum kimi insanlara. Belki bu benim acziyetim belki de  haddini bilmemezliğimdendi .Kimi insanları diğerlerinden daha fazla sevdim.İnsanlar biriktirdim kalbimde. Onu ne kadar yoracağımın farkında olmayarak.

Sen gitme Ayşe.
  Bilmez misin gitmelerin de bir mevsimi vardır. Yol senin, günah senin, sevap senin.

Dudaklarında en güzel şarkılarla ve muhayyilende en güzel hatıralarla kal, kal benimle.

Bak masmavi bir gökyüzü var üstümüzde. Ve muştulara gebe günler var önümüzde.
Dahası yüzümüzde tebessümler, kalbimizde sevgi var.

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız