Yolda yürüyen kız, sokakta kendi başına yürürken gülerek yol alıyor akşamın alaca karanlığında. Gülmek mutluluk belirtisidir ya mutlu bir şekilde yol almaktadır bakkalın yanındaki köşede akşam muhabbetine dalmış gençlerin yanından. Belli ki akşamın bu saatinde kulağında kulaklıkla yürürken, mutluluk ve sevinçten dolayı gülüşü.
Gülmek, tebessüm etmek ne kadar güzeldir insan yüzü için. Bir çocuk için daha da ayrı güzel eylemdir. Sıcak bir tebessüm karşındakinin duygu durumunu anında değiştirir. Bu yüzdendir sadaka değerinde oluşu.
Birde gülerken içinin acıdığı anlar vardır. Gülmek zorunda olduğun, acını içine gömersin gülmek istemesen de gülmek zorundasındır. Sevdiklerini üzmemek için veya onların mutluluklarına gölge düşürmemek için acı acı gülersin içinde fırtınalar kopsa da.
“Yaşam enerjimizi aldılar” dedi bir arkadaş telefonun öbür ucunda. “ Sabah sabah enerjimi tüketiyorsun” dedi başka bir arkadaş toplantıda karşısında gayri ciddi duran kişiye. Enerjin kalmayınca ne gülmek gelir içinden ne de sevinmek. İnsanların enerjilerini sömürüyor bazı insanlar. Dolayısıyla sevinçlerini gülüşlerini de yok ediyorlar. Hiçte hakları olmadan büyük bir aymazlık ve vurdumduymaz bir şekilde.
“Herkesten çok güldü. Belli ki acı çekiyor” (Savaş ve Barış Lev Tolstoy). Yazarın belirttiği gibi gülerken acı çekenlerde var dünyanın bir köşesinde.
Gülmek mi ağlamak mı? Ağlarken gülebilir mi insan ya da gülerken ağlayabilir mi?
Zıtlıkların birleşimi, zıtlıkların dansı olabilir mi aynı sahnede?
İçin kan ağlayarak gülmek, ağlarken mutluluğu yansıtmak. Zıtlıkların dansı bu olsa gerek.