Üç Tedirgin Bakış

         Ders zili çalmıştı. Geç kalmış olmanın verdiği telaşla sınıfa girdi. Hızlıca yoklamayı alıp, defteri imzaladı. Bu arada çocuklar hep bir ağızdan konuşuyor, öğretmenlerine bir şey anlatmaya çalışıyorlardı. En sonunda hepsini susturup sadece birinin konuşmasına izin verdi. Çocuk: -Öğretmenim sınıfa yeni birisi geldi, dedi. Kim olduğunu anlamaya çalışırken, arka sıralarda başını hafifçe eğmiş, görünmemeye çalışan bir kız çocuğu gördü. Yanına yaklaştı ve bazı sorular sorarak yeni gelen çocuğu tanımaya çalıştı. Fakat çocuğun gözlerinde gördüğü bakışla daha önce tanıştığını hatırladı.

           Hayatının iki devresinde daha bu tedirginlik dolu, korku dolu, yardım bekleyen bakışlarla karşılaşmıştı. Fakat bu bakışlarla birlikte bir şeyi daha hatırlamıştı. O bakışların sahiplerinin korkuları gerçek olmuştu. Oğuz Atay ‘ın ‘’Korkuyu Beklerken’’ hikayesindeki gibi varsayımlar ve hayal ürünü değildi onların taşıdığı korku…  Veya anlık bir duygunun eseri değildi; bizzat yaşama biçimiydi. İlk karşılaştığı olayı çocukken yaşamıştı. Mahallelerinde Deli Ali olarak tanınan bir delikanlı vardı. Deliliği aklının olmamasından değil öfkelendiği zaman her şeyi yapabilecek kadar gözünün kara olmasındandı. Akşamları pavyona takılıyordu. Orada çalışan bir kadına kafayı takmış ve tüm engelleri aşarak onunla evlenmeyi başarmıştı. Kadının tüm borçlarını üstüne almıştı. Bu olay bütün mahallelinin konuştuğu tek konuydu artık. Çocuk aklıyla neden bu kadar konuşulduğunu merak ediyordu. Annesine soruyor, o da insanların kendilerini ilgilendirmeyen durumlarla gereğinden fazla ilgilendiğini söyleyip sinirleniyordu. Aradan beş ya da altı ay geçmişti. Deli Ali’nin karısıyla sokağın girişinde karşılaştılar. Annesiyle bir süre sohbet ettiler. İlk defa o gün yüz yüze gelmişti tedirgin bakışlarla…  Akşama doğru mahallelerinde bir koşuşturma olmuştu. Pencereden baktığında insanların aynı yöne doğru koştuklarını gördü. Merdivenlerden hızlıca inip kalabalığın arasına karıştı. Kalabalık Deli Ali’nin evinin önünde durdu. Evden dumanlar yükseliyordu. Annesi ağlıyor, kapıyı açması için oğlunu ikna etmeye uğraşıyordu. Deli Ali kapının önüne durmuş kimsenin geçmesine izin vermiyordu. Bütün engelleri aşarak evlendiği karısıyla ilgili söylenenlere daha fazla dayanamamış, karısını eve kilitleyerek evi ateşe vermişti.

          İkinci karşılaşma yeni bir apartmana taşındıklarında yaşanmıştı. Artık evlenmiş iki çocuk annesi olmuştu.  Karşı komşuya bir şey sormak için kapıyı çalmış, evin hanımı kapıyı açmıştı. Yıllar önce tanıştığı bakışla bu hanımın gözlerinde yeniden karşılaşmıştı. Sebebini bilmiyor ama bir korkunun eseri olduğunu biliyordu. Yeni tanıştığın bir insana da yüzündeki bu ifadeyi tanıyorum, senin korkularının sebebi ne? diye de sorulmazdı ki…Bir sene her şey normal gibi görünüyordu. Ama o bakışlar ve sebebini merak etmekten kendini alamıyordu. Bir gün okuldan eve geldiğinde binalarının önünde polis arabası ve ambulans gördü. Çocukları evdeydi. Korkuyla koştu, memur beylere ne olduğunu sordu. Onlar da burada ikamet edip etmediklerini sordular. Eve gittiğinde çocuklarını ağlar vaziyette buldu. Çok korkmuşlardı. Karşı komşunun bağırdığını ve sesler geldiğini söylediler. Diğer komşulara olanları sordu. Meğer karşı komşusunun madde bağımlısı ve aynı zamanda şizofren hastalığı olan bir oğlu varmış. Daha önce de bıçakla saldırısı olmuş. Fakat bu sefer annesine isabet ettirmiş. Kadıncağızı hastaneye kaldırmışlar. Duydukları karşısında donup kalmıştı. İki kadın da korkularında ne kadar haklıydılar. İkisinde de birlikte yaşamak zorunda oldukları insanlar yüzünden korku yaşam biçimleri olmuştu.

            Sınıfta bu küçük kızın gözlerinde de aynı korkuyu görünce, geçmiş tüm hatlarıyla hücum etmişti. Adının Elif olduğunu öğrendiği bu kız çocuğuna nasıl yardım edebileceğini düşünmeye başlamıştı. İlk iş olarak idareye gidip onunla ilgili bilgileri öğrendi. Anadolu’da bir köyden geldiğini halasının yanında kaldığını öğrendi. Daha sonra halasıyla görüşmeye gitti. Halası çok eski bir apartmanın giriş katında oturuyordu. İki küçük odadan ibaret bir evdi burası. Serpil Hanım  üç çocuğuyla yaşıyordu bu evde. Elif’in gelişi çok iyi karşılanacak bir eve benzemiyordu. Serpil Hanım  güleryüzle karşılamıştı. Elif’in babasının şiddet yanlısı olduğunu ve okula göndermek istemediğinden bahsetti. Bu sebeple resmi kurumlarca gerekli olan imzaları vermediğini anlattı. Elif’in kaydının neden gelmediğini o zaman anladı. Serpil Hanım eşinin de bu durumdan hiç memnun olmadığını ama kendisinin Elif için direndiğini söylüyordu. Durum anlaşılmıştı. Tedirgin gözlerin, yüze çökmüş korkunun sebebi belliydi artık. Zavallı küçüğüm bu yaşında ne ağır yüklerin altına girmişsin, ne çok dertlere boğulmuşsun diye düşündü. Hayatından geçen üç tedirgin bakışı düşünerek ağır adımlarla uzaklaştı.