Sabahın kuşluk vaktinde eşofmanıyla apartmandan çıkıp çevik hareketlerle canlı şekilde yürüyerek yolun kenarında ekmek satan kamyonetin yanına doğru ilerlemekteydi. Sokaklar tenha, bütün arabalar hareketsiz evlerin önündeydi. Balkonlarda ve camlarda bazı insanlar ekmek arabasının gelişini gözetlemekte, bazıları ise tedirgin bir şekilde izlemekteydi olup biteni. Bazıları da güneşli havanın tadını çıkarmak için elinde çay ve sigara ile etrafa bakınmaktaydı. Ekmek arabasının arkasında sıra oluşmuş, sırada insanlar arasındaki mesafeler bir buçuk iki metreyi bulmuştu.İnsanlar sessizce sıranın kendilerine gelmesini beklemekteydi. Flamingoların gölün üzerinde yürürken başlarını sağa sola çevik hareketlerle etraflarına bakınarak yürüyerek dans etmesi gibi genç kız da başını sağa sola arkaya çevik hareketlerle çevirerek etrafını kolaçan ederek sıraya yaklaşıp önündekine iki metre mesafe bırakarak durdu. Sıranın kendisine gelmesi için beklemeye başladı. Beklerkende yine aynı hareketlerle tedirgin bir şekilde etrafına yaklaşan var mı diye bakmakta, bir taraftan da güneşin sıcaklığını ve hafif esen bahar rüzgarını ince zarif vucudunda hissediyordu. Biraz ürkek, biraz endişeli, biraz tedirgin beklemekteydi ekmek sırasında.
Sıradaki herkesin ortak telaşı ekmek almaktı. Çünkü yıllardır haftanın her günü açık olan bakkallar bu gün kapalıydı. Yine herkesin ortak görüntüsü de burunlarını ve ağızlarını kapatan maskeydi. Genç kız da diğerleri gibi sırası gelince ekmeğini alıp kimseyle konuşmadan hızlıca evinin yolunu tutup gözden kayboldu. Kayboldu kaybolmasına ama endişe kaybolmamıştı zihninde. Yakın zamanda da kaybolmayacaktı zihnindeki meşguliyet.
Görünmeze karşı takılmış görünür maskeden ziyade görülmeyen maskeler daha çok acıtmaktaydı insanın yüreğini…