Her şeyi ama her şeyi unuttum. Bir tek onun sesini unutamadım. Geçmişe dair hatıralarımda hep aynı şey oluyor. Zorluyorum kendimi başka sesleri duymak için. Ufacık bir kırıntı olsa da olur. Ama nafile…Hastanede gözlerimi açtığımdan bu yana onun sesi var sadece. Günüm bayağı hareketli geçiyor burada. Hafızamı geri getirmeye uğraşan psikiyatr Suna Hanım geliyor önce. Sorduğu soruların cevabı hep aynı oluyor. Hatırladığım tek sesi söyleyebiliyorum ancak. Sonra fizyoterapistim geliyor. Elleriyle şifa vermeye uğraşıyor. Kendimle baş başa kaldığım saatlerde ise hep aynı şey…Kendime ait, bu yaşıma kadar sanki hiç hayatım olmamış. Sanki bu yaşımda doğmuşum. Tek sahip olduğum eşya da bu üstünde yattığım hastane yatağı… Yattığım yerden hastaneye girip çıkanları görmem zor. Selma hemşireye yatağımı pencereye yaklaştırmasını rica ettim. Nişanlıymış. Çoğunlukla telefonla konuşurken görüyorum. Bazen sesi yükseliyor, nişanlısıyla kavga ediyor sanırım. Ama benim yanıma geldiğinde alıştığım şefkatli gözlerle bakıyor. Ona imreniyorum. Kim olduğunu biliyor. Nerede oturduğunu biliyor. Kimi sevip kimi sevmediğini biliyor. Geçmişini biliyor, gelecekte ne yapmak istediğini biliyor. Bunlar benim için son derece lüks bu günlerde.
Selma hemşire yatağımı pencerenin önüne taşıdığından beri hastane bahçesindeki insanları izleyebiliyorum. İçlerinden birini tanıyabileceğim ümidiyle her birini ayrı ayrı inceliyorum. Belki diyorum şu siyah kaşe paltolu adam babamdır beni aramak için gelmiştir hastaneye. Danışmaya soracak onlar da yukarıya benim yanıma gönderecekler, kızım diye boynuma sarılacak. İnanıyorum bu ihtimale ve bekliyorum. Kimse gelmeyince tekrar pencereye yönelip başka hayaller kuruyorum.
Belki şu telaşlı telaşlı yürüyen hafif toplu kadın annemdir. Yine gözlerim kapıda beklemedeyim. Sonuç yine aynı. Belki de yatağımı yine eski yerine taşıtmalıyım. Beklentiler yordu beni.
Bugün yan tarafımdaki yatağa yeni bir hasta geldi. On beş yaşlarında bir kız çocuğu. Ayakları alçıdaydı. Üzerinden motosiklet geçmiş. Sancıları yüzünden ağlamaklı bir yüzü vardı. Anne ve babası onu mutlu etmek için çırpınıyorlardı. Hemşireler ağrı kesici verdiler. Bir süre sonra uyudu. Kendine geldikten sonra telefonunu istedi. Sosyal medya hesaplarına bakıyordu sanırım. Sesler sürekli değişiyordu. Hızlı müzikler, kahkaha sesleri, sazla söylenen türküler, piyano sesleri… İşte tam bu sırada onu duydum. Bütün geçmişimin silinipte sadece onu hatırladığım ses yan yataktaki küçük kızın telefonundan bir anlığına odaya yayıldı. Beynimde trafo patladı sanki. Sonrasında yanıp sönen lambalar gibi geçmişim parça parça görünmeye başladı. Neden hastanede olduğumu da hatırladım büyük bir üzüntüyle. O sesi neden unutamadığımı da!