‘’Ev olmasaydı insan dağılır giderdi’’ diyor Bachelard. Ev insanı koruyan, saklayan, geçmişinin, hatıralarının, sevinçlerinin, heyecanlarının, hüzünlerinin saklandığı bir kozmik oda…Dış dünyadan, oradaki sorunlar yumağından kaçıp sığındığımız bir sığınak…Dünyada en özgür davranabildiğimiz, kendimiz olabildiğimiz bir cennet…Dünyaya geldiğimize sevinilen, dünyadan gittiğimizde üzülünen…Ev bir bellek…Nereye ait olduğumuzu, kim olduğumuzu anlamamızı sağlayan en önemli mekan…
Ev her insan için önemlidir belki ama kadınlar için hayatın merkezidir. O sebepledir ki evden ayrılan bir kadın olduğunda yerinin doldurulması daha zor olmuştur. Çiçek saksılarında, örülmüş bir kazakta, mutfak dolabındaki konserve kavanozunda, perdede, halıda evin her yerinde izler bırakır. Kadın demek fırından evin tüm odalarına yayılan ekmek kokusu demektir. Kadın demek evin kapısı açıldığında taze bahar kokusu gibi hissettiren temizlik demektir.
Bugün bahsedeceğim roman ‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’. Marquez’ in büyükannesinin duygusuz bir tavırla anlattığı gerçek hayat hikayesi…Büyülü gerçeklik türünün en güzel örneği…’’İnandırıcılığı olan herkes yazabilir’’ der Marquez ve gerçektende inandırır. Yeni kurulan bir yerleşimde birkaç aile ile başlayıp kalabalık bir şehre dönüşüm ve şehrin yönetimindeki mücadeleler…Mıknatısı sihir sanacak kadar cahil ve aldatılmaya müsait insanlar…Yüzyıldan fazla yaşayanlar, insanları takip eden ölüler, kuyruklu doğan çocuklar, eve musallat olan lanetler… Karnavaleks bir anlatım…’’Jose Arcadio bütün köyü kanaryalarla, arı kuşlarıyla, nar bülbülleriyle doldurdu.’’
Karnavaleks anlatımda bol doğum vardır. Tabiatın doğurganlığı anlatılır. Ursula doğurur, çocuklarının çocukları olur. Evin nüfusu bazı zamanlarda yüz kişiyi geçer. Yabancı insanlar gelir eve aylarca kalır. Evin sakinlerinin nereye gittiği belli değildir. Evden aylarca uzak kalıp döndüklerinde hiçbir şey olmamış gibi devam ederler. Ursula evin düzenini koruyabilmek için çalışıp durur.’’Ursula ufak tefek, çalışkan, ciddi, siniri sağlam, ömründe bir kez olsun şarkı söylediği duyulmamış bu kadın, kolalı iç eteklerinin boğum hışırtısını peşinden sürükleyerek şafaktan gece yarılarına kadar oradan oraya koşturur dururdu.’’ Bu evde yaşayan tek mantıklı kişi Ursula’ dır. Kocasının bitmek tükenmek bilmeyen icatları, bunların doğurduğu sonuçlar, çingeneler tarafından kandırılmalar…
‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’ kadın gözüyle anlatılan bir roman…Kadın kültürün taşıyıcısıdır nesilden nesile…Kültür bir toplumun düşünme kalıplarını, yaşama şeklini, dilini barındırır. Kadının yaşam şekilleri kolay kolay değişmez. Giyim kuşamı, yemekleri, adetleri, gelenek görenekleri kadın aktarır. Yani evde derleyip toplayan, düzeni koruyan, problemleri çözen kadın olduğu gibi toplumların da ayakta kalmasını, kültürün devam etmesini sağlayan kadındır.