Hasat Zamanı

-3-

Yavaş yavaş ay bakır tepsi gibi yükselmektedir. Gecenin karanlığa gömülmesini engellemek için bir fener gibi yükselmiştir. Güneşin bütün ışınlarını toplamış, dünyaya olabildiğince yaklaşmış uzansan dokunacakmış gibi, üzerindeki koyuluklar gölgelikler belirgin biçimde görülmekte, turuncunu tonları beyazla karışık yükselmektedir tarlanın doğu ucundan. Doğa gece lambasını yakmıştır bütün güzelliğiyle. Obada herkes bu güzel gösteriyi izlemektedir. Hayvanlar bile dönüp bakmaktadır bu ışık nereden geliyor diye. Ay öyle hızlı yükselmektedir ki on beş dakika içinde saklandığı yerden tamamen çıkmış ve tepelerin üstünden yükselerek asılmıştır gökyüzüne. Uzaklardan bir yerde guguk kuşu denen baykuşun sesleri gelmektedir. Belirli bir aralıklarla ötmektedir. Bazen harmanın olduğu taraftaki çalılardan hışırılar gelmektedir. Bir karartı kanat çırparak ayın önünden geçip harmanın yakınlarında bir dala kondu sessizce. Dal baykuşun ağırlığıyla eğildi biraz yaylandı yavaşlayarak durdu. Baykuş dala konduğundan itibaren hedefe kilitlenmiş silah gibi hareketsiz toprağa bakmaktaydı. Sadece dalın hareketi vardı üzerinde. Bekledi bekledi doğru zamanı ve doğru konumu belirledi kulaklarıyla, yine sessizce havalandı kanat çırparak. Tek bir kanat sesi duyulmamıştı etrafta. Süzülerek harman yerine doğru dalışa geçti. Bir an gözden kayboldu tekrar görüldü gökyüzünde ayın aydınlığında. İnce bir kuyruk sallanmakta ayaklarının arasında. Göğe yükselmektedir baykuş pençesindekiyle beraber.

Sıkı bir çalışmayla tarlanın yarıdan biraz fazlası biçilmişti. Biçilen ekin desteleri gündüzden toplanmış ve harman yerine yığınlar halinde durmaktadır. Gece yiyecek bulmak için yuvasından çıkan tarla faresi biraz tedirgin harmandaki buğday başaklarının yanına aceleci adımlarla ilerlemektedir. Ne kadar gürültü yapmadan ilerlemeye çalışsa da anızların arasından geçerken çıkardığı çıtırtılar oluyordu yinede. Aslında onu ele veren çalıların arasındaki tilkiydi. Baykuş dala konarken tilkiyi görmüş o esnada farenin çıtırtılarını keskin kulaklarıyla duymuştu. Tilkinin sürdüğü av baykuşa yemek olmuştu. Tilki nereden geldiğini anlamadığı bu kuşa yiyeceğini kaptırmıştı. Burnunu havaya kaldırdı havayı kokladı, kuyruğunu sallayarak kafasını eğerek çalılığa doğru ilerledi gözden ve gecenin karanlığında kayboldu.

Gölge oyunu gibi olmuştu gecenin bu saatindeki hareketlilik. Aslında insanlar için uyku vakti bazı canlılar için uyanıklık vakti oluvermişti. Doğa ayaktaydı her saat. Yatanlar insanlar ve bazı canlılardı. Bu arada ağacın altındakilerin bir kısmı yataklara uzanmış uyurla uyanıklık arasında gidip geliyor. Kimi doğanın gölge oyununu seyrediyor bazıları da konuşuyor oradan buradan. Çocuklarda kendi aralarında laflayıp kıkırdıyorlardı. Elektrik yok televizyon yok tablet telefon yok hatta o yıllarda internet yok tek teknolojik alet el feneri ve radyodur. El feneri evin büyüğü tarafından özenle saklanır kullanılır. Hem pili bitmesin hem lambasına bir şey olmasın diye. Şu an her şey yalındır burada tabiat ve insan. Saftır her şey topraktan alınır tekrar toprağa verilir. Hiç bir şey ziyan olmaz. Bir canlıya mutlaka yararı vardır diğerine yaramayan. Doğal döngü sürüp gitmektedir.

Gece ilerlemiş herkes yataklara yatmış uyumaya başlamıştır koça pelit ağacının altında. Çocuklar dizilmiştir sıra sıra kenarlarda anne babalar birer bekçi gibi uzanmışlar gecenin kısmen sessizliğinde uykuya dalmıştırlar. Yaz olsada geceleri serindir yorganlar üzerindedir uyuyanların. Dede ayaktadır hala etrafı kolaçan etmekte, hayvanların iplerini kontrol etmekte közü körelen ateşe bir iki kütükle bir tezek atmakta ve nöbetçi gibi dolanmaktadır etrafta. Biraz zaman geçirip yatsı namazını eda ettikten sonra oda yenik düşmüştür yorgunluğa. Gece yarısı olmuş tarladaki herkes uykuya dalmış arada bir ateşin çıtırdaması ve sığırların burunlarında ki nefes alış veriş sesleri duyulmaktadır. Yeni bir güne girilirken o kadar sakindir ki her taraf, bu huzur ve sakinliği içine çekip hapsetmek ve yüreğinde saklamak ister insan.

Hafiften tan yeri ağarmıştır. Gece karanlığından sıyrılmaktadır ağır ağır. Yeni günü habercisi horozların sesi duyulmamaktadır buralarda ama bazı kuş ve börtü böcek uyanmış horozun görevini yapmaktadırlar. Bir ağaç kovuğundaki kuş değişik tiz bir sesle ötmektedir, başka bir ağaçta serçe ve yavrularının cıvıltıları duyulmaktadır. Ağaçkakanın sesi uzaklardan gelmektedir ritmik bir şekilde. Dede kalkmış ortalığı kolaçan etmiş ateşe bir odun atmış geceden kalan hafif küllenmiş seher yeliyle savrulan küllerin altından ateş böceği gibi parıldayan közün üstüne. Küllerinden doğacak ateş, yavaş yavaş üstüne atılan udun parçalarıyla. Güneşin yükseldiği şu saatlerde ateş ile beraber aydınlatacaklar şafağın söktüğü bu zamanda ortalık aydınlanana kadar. Günün hazırlıkları başlamıştır erkenden. Dünden daha az değildir bugünkü işler. Yaşamak için hiçbir zaman bitmez işler meşgaleler. Sadece zaman zaman azalır ama hep devam eder. Şimdi ise en yoğun zamanıdır. Bugün kalan ekinler biçilecek, desteler harman yerine götürülecek, alanda kalan başaklar toplanacak, harman için hazırlık yapılıp patoz’un gelmesi beklenecektir.

Güneş hafif yükselip ışınlarını canlıların üzerine göndererek hem ısıtıp hem de göz kapaklarının içine girerek uyumakta olan gözlerin içine ziyasını yerleştirmekte. Bunu algılayan retina uyarana tepki vererek sinyallerini beyine göndermektedir. “Ne yapayım ışınlar kuvvetli açayım mı göz kapaklarımı veya biraz daha yumayım mı kapaklarımı yoksa güneşi sırtını dönerek vücut konumunu mu değiştirsin” şeklindeki değerlendirmeler için beyine rapor vermektedir. Bedenler sabah mücadelesini vermektedir uykuyla. Her zamanki gibi güneş galip gelmiştir. Dünyayı gülerek uyandırmıştır obadaki çoluk çocuk hayvan haşerat bütün canlıları. Yalnız gece avlanan fare yoktur artık yuvasında, dünya hayatını sonlamıştır onun için. Karnı doyan baykuşta kovuğuna çekilerek uykuya dalmak için hazırlanmaktadır. Tilkide çayın bir kolu olarak ayrılan ufak bir derenin kenarında bulduğu domuz leşiyle karnını doyurduktan sonra suyunu içerek inine çekilmiş pineklemeye başlamıştır. Gececiler vardiyayı gündüzcülere bırakmıştır. Bük’ün düzlüklerinde hayat senkronize bir şekilde akıp gitmektedir. Göksu çayı akıp gitmektedir dağların ovaların aralarından süzülerek Akdeniz’e ulaşmaktadır. Köyden anneanneyle torun sabahın erken saatlerinde tarlaya geldiler ve hep birlikte yine ekine girişildi son bir gayretle.

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız