Hasat Zamanı

-2-

Bu sene neredeyse birkaçı hariç, bütün çocukları ve torunları köydedir. Bir tanesi iki üç yılda bir gelirse gelir, onda da iki üç gün kalır işlerim var diyerek giderdi. Buna da alışmıştı artık. “Ay oğlum ateş alır gibi nereye gidiyorsun.” Ardından da çaresizce “varsın olsun git sağlıcakla ne yapayım, bir kaç gün daha kalsan ne olacak sanki.” Ama nafile kendi söyler kendi dinler.

Herkes bir işini ucundan tutarak iki günde biter ekin biçme işi diye düşündü içinden. Herkes burada nasıl olsa hallederiz Allah’ın izniyle diye düşündü tekrar. Mutluydu ekin biçerken, torunları, kızları, oğlanları, damatları, gelini buradaydı nasıl olsa. Bütün bir yılın hasretliğini gideriyor bir yandan da ekinini biçiyordu. Karınca misali herkes çocuğundan en büyüğüne kadar harıl harıl bir şeyler yapıyordu.

Güneş tepeye tırmanmıştır. Asılında dünya, Anadolu topraklarının olduğu coğrafyayı güneşe dik bir şekilde hizalamıştır kendi ekseninde dönerken. Öğlen olmuştur. Işınlar daha yakıcıdır. Hissettirir derinin en altındaki sinir hücrelerine kadar sıcaklığını. Haliyle kararır, kurur ve gerilmeye başlar derinin yüzeyi bu sıcakta. Çalışanlarda acıkmaya başlar yorgunlukla beraber. Sabahın erken saatinde başlayan koşturmacadan bu saate kadar neredeyse molasız bir şekilde çalışılmıştır. Eşyaların indirildiği pelit ağacının altında taşlardan ocak yapılmış, ateş yakılmış tencerede su kaynamaya başlamıştır. Bundan yaklaşık yarım saat öncesinden yine talimatını geçmiştir evin en küçük kızına “kızım şu ateşi yakta bir pilav salıver hele öğlen oldu.”  İkinci bir talimatta geç gelen oğlanlaradır “ oğlum malları sulayın gelin, gelirken de suları doldurun soğucak içelim.” Sesi tarlanın bir ucundan öbür ucuna yankılanır ananın. Cevap “tamam ana” diyerek gelir evin küçük kızından. Fakat oğlanlardan cevap gelmez. Mesaj alınmıştır ama geri dönüş yapmamışlardır. Biraz homurdanarak gitseler de çaya gidip yüzeceklerinden fazla itiraz etmemişlerdir. 

Pilav salınmıştır tencereye yavaş yavaş tıkırdayarak pişmektedir. Kız torunlarda teyzelerine yemek yapmada yardım etmektedirler. Kimi salata yapıyor kimi ayran kimi de sofrayı sermektedir. El yapımı içiyle dışının tamamen zıttı olan içi ayna gibi parlayan dışı ise kap kara olan iki zıtlığın arasında bakırın sıkışıp kaldığı kalaylı tava ile tereyağı sızdırılır. Ateşin üstündeki yağ, kokusunu acıkmış insanları davet edercesine rüzgâra savurmaktadır. Hava öyle temiz ve berraktır ki boş tuvale ressamın çizdiği küçük belli belirsiz çizgi darbesi nasıl görülürse, tereyağının kokusu da yayılıverir ortama. İçinde yüzdüğümüz ama varlığıyla yokluğunu çoğu zaman anlamadığımız etrafımızı saran hava tuvaline bir çizik atmıştır kokusuyla. Yemek hazırdır herkes elini yüzünü yıkayarak otururlar koca pelit ağacının gölgesinin altındaki sofraya. Oğlanlar gelmemiştir daha “Onlarda gelince yer biz başlayalım Bismillah” diyerek başlar yemeğe dede. Herkes sofradadır kaşık sesleri çocuk seslerine, cırcır böceği sesleri büyüklerin konuşmalarının seslerine karışarak yemek yenir. Şükredilir Yaradan’a. Anneanne “Yiyin kuzum doyurun karnınızı, yemek kalabalıkta yenir haydin bakim. Aferin benin kızlarıma. Oğlanlar duyması.” Sözleriyle kız torunlarını taltif eder gülerek, mutlu bir şekilde. Taltif alan kız torun gözleriyle gülerek bakar ninesine bir şey söylemeden yemeğine devam eder. Gözleriyle konuşur anneannesiyle “yiyorum bak anneanne” dercesine çocuk masumluğuyla.  

Menü anlaşılacağı üzere

-Tereyağlı bulgur pilavı

-Bol salatalı cacık

-Domates, biber, salatalık, soğan, sumak ekşili, sulu salata

-Arkasından yufkayla beraber üstüne güzel bir tatlı pekmez.

Yemekten sonra iyice ağırlaşır bedenler sıcakla beraber. Büyükler biraz uyuklayıp dinlenir. Uyumayanlar biraz oradan buradan laflarlar. Öğleden sonra güneş biraz eğilince tekrar sabahki koşuşturmaca devam eder kaldığı yerden.

Aradan iki saate yakın bir zaman geçmiştir dinlenilme vakti gelmiştir. Ateşin üstünde büyük bir çaydanlık çay demlenmiş, közün üstüne alınarak soğumasın diye beklemiştir. Evin en büyük erkek torunu yapmıştır çayı. “Çay hazır” diye herkese seslenerek bir mola vermenin zamanını bildirmiştir. Oraklar ve ellikler olduğu yere bırakılıp çayın başına toplanılmıştır. “Aferin be oğlum çok iyi geldi, iyi ki akıl ettin çay eşyalarını getirmeyi daha önce akıl etmedik hiç, pek tatlı olmuş” dedi anneanne torununa bakarak yaşlı gözlerle. Sevinç gurur yorgunluk karışıktı yüzünde ama bir bardak çay iyi gelmişti yorgunluğuna. İkindi vakti olmuş dede çayını içtikten sonra namaza durmuştu kara toprağın üstünde halısız, kilimsiz, seccadesiz.  

Akşama doğru ala inek huzursuzlanmaya başlamış, aynalı keçide sahibesini arayarak ona sokulmakta veya eşyaların olduğu pelit ağacının etrafında dolanmaktadır iki oğlağıyla birlikte. Güneş yavaş yavaş gitmektedir batı illerine doğru. İyice kararmamıştır ortalık. Alakızın huzursuzluğu “artık akşam oluyor, danam yanımda değil onun yanına gitmem gerek” mesajı vermekte. Aynalı keçide “artık kararacak hava, evime gitmem gerek, buralar tekin değil” diyerek güvendiği sahibesinin yanında dolaşmaktadır. İkisinin de mesajı nettir “artık gidelim buradan evimizedir”. Anneanne almıştır mesajı doğrulur ekinin başından gelir ağacın altına “varıp gitmeli kararmadan” der. Hafif miskinleşmiş olan at bir ağaç dibinde bağlı bir şekilde uyuklamaktadır. “Oğlum şu hayvanı getir de gidelim köye” bu sözden sonra bütün oğlanlar sinecek bir yer ararlar bu sözü duymamış gibi yapıp kimse gitmez atı almaya. ”Aman sizinle mi uğraşacağım ben kendim giderim” diyerek atı alır hazırlıkları yapar. Alakız, aynalı ve diğer iki keçiler ve dört oğlakla köyün yolunu tutmaya hazırlanır. Yol uzundur ve dik rampaların zorlayıcılığından, anneleriyle beraber oğlanlardan kimse gitmek istemez. Ata kendisi binecek yanına da yoldaş birisi lazımdır. Sabah aynı ekip geri gelecektir. Köyden tarlaya eksikler getirilecek, sütler sağılacak, sabah evin işleri halledilecek, sütler verilecek tekrar geri gelinecektir. Yolu kimse gitmek istemez hem herkes buradadır. Son bir bakışla bakar “oğlum hadi gidelim” der büyük torununa. Diğerleriyle uğraşacak ne hali vardır ne vakti. Çaresiz istemese de kalkar önüne katar hayvanları arkasında dağ gibi anneannesi atın üstünde koyulurlar yola. Kararmadan varmak gerekir köye. Bu işe en çok alakız ve aynalı keçi sevinmiştir bir yandan sahibesini kolluyorlar bir yandan hızlı hızlı tırmanıyorlar dik rampaları yokuşları. Atın nal sesleri arasında cırcır böceklerinin sesleriyle beraber yol alırlar köye doğru.

Geride bütün aile kamp yerini andıran ağacın etrafında toplanmış kararmadan yemekler yenip yataklar hazırlanıp, geride kalan hayvanlar iplerle bağlanarak geceye hazırlanmaktadır. Ateş gece boyu hiç sönmeden ağır ağır köz şeklinde yanacak, yatmadan öncede kurumuş sığır gübre tezeklerinden bir iki tane korun üstüne atılacak, sabaha kadar ağır ağır tütsü gibi tütecek haşere, börtü böcek, akrep, yılan, tilki, çakal gibi zararlı mahlukatların obanın etrafına gelmesi engellenecektir. Bir nevi koku kalkanı oluşturulur sabaha kadar.

Ortalık iyice kararmamıştır, güneş artık tamamen gurub etmiştir batı illerine. Her zaman olduğu gibi geceyle gündüzün kovalamacası devam edip gitmektedir fani dünya hayatında.   

1 Yorum

  1. Çocukluğumuzu yazmışsın.Bizler o yaşantının son,teknolojik yaşantının ilk nesilleriyiz.iyi ki yaşamışız o günleri.
    Şimdi yok olup gitti o yaşantılar sessizce…👍👏

Yorumlar kapatılmıştır.