Görmek, Optik ve İbn Heysem, Ayna olmak

Yalnızca güzelliği keşfetmek için yaşarız, başka herşey bir bekleyişten ibarettir.
-Halil Cibran


Asıl felsefe, dünyayı görmeyi yeniden öğrenmektir diyor ‘Algının
Fenomenolojisi’ adlı eserinde Maurice Merleau-Ponty.
Göz, gören ve görülen olarak dış dünyaya açılan bir kapı özelliğini taşır.
Fotoğraf, tabiatı ve insanı olduğu gibi kadraja taşırken kopyalama yöntemini
seçmekte, bizim görmemize bir araç olmaktadır. Fakat direkt olarak gerçekle
temas eden, göz ve insanın kalbi es geçilemez.
Ressam, direkt olarak hiçbir şey değiştirmeden ve farklı ve üst bir
seviyeye taşımak zorunda olmadan, görme eylemini tarafsızca gerçekleştiren
kişidir. Dolayısıyla kalbi tabiatla bir atıyor denebilir. Fenomenoloji, dünyanın
ifşası olarak, kendi kendine dayanır, ya da dahası, kendi kendini temellendirir.
Fenomenoloji, dünyanın ve aklın gizemini ifşa etme görevini üstlenmiştir. Tıpkı
Balzac’ın, Proust’un, Valery’nin veya Cezanne’ın eserleri gibi zahmetlidir, aynı
türden bir dikkati ve şaşırmayı, aynı bilinç talebini, dünyanın ve tarihin
doğmaktaykenki anlamını yakalamaya dair aynı isteği içerdiğinden böyledir. Gilles-Gaston Granger’ye göre sanat yapıtının başarısını yapan şey,
sanatçının bir durumun (konjonktürün), bir problematiğin benzersizliğini sezmiş
olması ve kendisi için eşsiz bir noktada düğümlenmiş bu benzersizliğe de eşsiz
bir yanıt, bir karşılık vermesidir. O halde sanatta ve fenomenolojide mevcut
dikkat ve şaşırma, sonsuz ve benzersiz bir farklı aleme de işaret ediyor diye
düşünüyorum. Tefekkürün, künhüne varmanın, anlam aramanın, eleştirinin,
itirazın hatta sözün yerinin kalmadığı bir dönemde, modern çağda, sanat ve
fenomenoloji bize temaşanın kapılarını açmaktadır.
Temaşa, insanın gözleriyle gördüğü şeyler karşısında hayret ve şaşkınlıkla
kalakalması adeta mucizeyle rastlaşmasıdır. Anı eşsiz vakitler olarak
yaşayabilen vaktin oğlunun ya da vaktin kızının büyülenmesidir söz konusu
olan.
Göz, aynı zamanda fotoğraf sanatına yön veren bir vasıta olmuştur. Hem
maddi hem de manevi olarak, bu, böyledir. İnsan, görme vasıtasıyla diğer
insanlara ayna olabilmektedir. Mekansal olarak bir araya gelmekle, kalp hem
tabiatla hem de insanla aydınlanmakta, hissi melekeleri açılmaktadır.
Kalbin duyuları, insanın bir araya gelmelerinde farklı hareketlenmelere
sahne olmakta, bu, zaman zaman sonsuzluğa açılan bir yolu işaretlemektedir.
Dünya artık görselliğin hakim olduğu bir sürece girmiştir. Jean
Baudrillard’ın bilhassa Simulakrlar ve Simülasyon eserinde belirttiği gibi, bu,
hem olumsuz bir durum olurken aynı zamanda bazen ekran, bir insanın hakikat
arayışına ışık tutabilmektedir. Aslında bu araçların iyi ve kötü kullanımıyla
ilgilidir. Teknolojinin hayatla bağını kurabilmekle ile de ilgili.
Bakmak başka, görmek başka, sözü çok geniş anlamlar içermektedir. Bu
Batı medeniyetinin temelini oluşturan tümevarım yöntemini bulduğunu
düşündüğümüz Bacon’ı okurken başımıza gelen şeydir. İbn Heysem’in optik
ilmini ortaya koyarken oluşturduğu yöntem mi acaba? Sorulması gereken soru
budur. Tarih Hırsızlığı eserinde Jack Goody bu konuyu etraflıca ele almaktadır.
İslamın altın çağında İbn Heysem’in bu buluşu, Kur’an’ın çağrısıyla
kainata bakışı ve tefekkürü, temaşasının sonucuydu elbette. Görmek ve bakmak
farkı, hayatın içinde öyle aktiftir ki, birçok buluş o dönemde Müslüman bilim
adamları tarafından gerçekleştirilmiştir. Kur’an’da tefekkür edilmesi istenen
kainata gözleri ve bütün algılarıyla keşif sonucunda, bilimin gerçek temelleri
atılmıştır.
Eşyanın hakikatine erişme hususunda epey yol kat edilmiştir. Yapay
zekanın egemen olduğu bir çağa adımımızı atarken, her zamandan çok hakikat
araştırmasına ihtiyacımız var. Bu da görme ve kalp arasındaki bağla yakından
ilgilidir. Rudolf Steiner’ın belirttiği gibi, insan duyularla ilgili araştırma
yaparken de ruhen duyular üstü bir çaba içine girmektedir. Bu çaba da ancak
kalbimizin zikir, Allah’ı anmak, temaşa ve nazar gibi kaynaklardan
beslenmesiyle olabilir.
İlahi sanatın güzelliğini temaşa etmek, insanı varoluş bilincine götürür.
Allah, ufuklarda ve nefislerde bize ayetlerini göstermiştir. Ebediliğin izleri
oradadır. Görmek bazen Van Gogh’da olduğu gibi cezbe halini alabilir.
Sonsuzluğun kapısında filminde gördüğümüz gibi, sonsuzluğu görüyor,
göstermek için resim yapıyor.

-Ayşe Çil

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız