Fener

Herkesin mutlaka vazgeçemeyeceği bir tutkusu vardır.Benim vazgeçilmezim de okumaktır. En çok sevdiğim arkadaşlarım kitaplar ve en çok sevdiğim koku kitap kokusu olmuştur hep. Çocukluğum ve gençliğim boyunca kitap alabilecek kadar param olmadı hiç. Okuldan aldığım ve bir çırpıda okuyup bitirdiğim kitapları iade etmeye mecbur olmak müthiş üzerdi beni. Bir gün evet bir gün kokularını derin bir nefesle içime çekerek aldığım kitaplarımı kütüphaneme yerleştirdikten sonra uzun uzun onları seyredeceğim günlerin hayalini kurardım.
Gündüzleri okul ve ödevlerimden arta kalan zamanımı annem çok kızsa da
“Okuyup da âlim mi olacaksın?” diye sürekli söylense de kitap okuyarak geçirirdim. Çikolata seven bir çocuğun hemen bitmesini istemediği için yalayarak yemesi gibi hemen bitmesini istemediğim kitabın her sayfasını doya doya birkaç kez okurdum. Çünkü biterse hemen başlayabileceğim yeni bir kitap yoktu.
O zamanlarda okumaya duyduğum iştiyak her şeyin önüne geçiyor okumaktan başka bir şey düşünemiyordum. Elime geçen her fırsatta kitap, dergi, gazete hatta reklam broşürlerini bile defaatle okuduğum zamanlar oluyordu. Okuma serüvenim evde, okulda, sokakta başlar ama nerede biteceğine hayal gücüm karar verirdi. Okuduğum satırlarda kelimelerle dans eder, rüzgar gibi eser,yağmur gibi yağardım ve en çok sevdiğim karakter bende ete kemiğe bürünür onunla ağlar, onunla gülerdim. Beni kimse anlamaz ani değişen ruh haletim için şaşırıp kalırlardı. Zamanla herkes alıştı bu duruma, kitapları okumuyor adeta yaşıyor gibiydim.
Kitap okumaktan en çok zevk aldığım vaktin gece saatleri olduğunu valide sultanın baskısı iyiden iyiye şiddetlenince anladım. Aklımda fikrimde hep kitap varken yüreğimde önüne geçilemez bir arzuyla bir an evvel akşam olmasını iple çekerdim. Kitabımla kavuşma anı bir şölen havasında olur, hemen sayfa sayfa dalardım muhabbete. Artık saklanmadan ve korkmadan okudukça okur nasıl sabah olduğunu anlamazdım. Kitaplarımla vakit geçirmekten dolayı çok ama çok mutluydum. Mutluluğum uzun sürmemiş annemin takibinden kurtulmanın verdiği rehavetle tedbirsiz davranmış, aklıma gelmeyen başıma gelmiş, pek muhterem anneciğime yakalanmıştım. Şimdi annem gereksiz gördüğü okuma eylemi için geç saatlere kadar uyanık kalmam sebebiyle ziyadesiyle kızmış ve sıkı yönetim ilan etmişti.
Annem artık herkesi yatırıp sonra odasına gidiyor, ara ara da kalkıp ışığın açık olup olmadığını kontrol ediyordu. Aslında niyeti sadece benim uykusuz kalmamamı sağlamaktı. Uygulanan bu sıkı yönetimde artık kitap okuyamıyor, özgürlüğü elinden alınmış kafese atılmış bir kuş misali kanat çırparak bulunduğum ortamdan uzaklaşamıyordum. Elimde olmadan agresif davranıp çok kırıcı olmaya başlamıştım. Bu böyle olmaz, böyle gitmezdi. Kitaplarıma kavuşmak için farklı çareler arıyordum. Yine geceleri okuyacaktım ama ışıkları açmadan nasıl yapacaktım? Kafamı sürekli meşgul eden bu soruyla günler geçti. Yine böyle düşüncelere daldığım, çıkış yolu aradığım bir gündü. Akşam aniden kesilen elektriğin sebep olduğu karanlıkta çığlık atan kardeşimin korkunç sesiyle daldığım derin düşüncelerden sıyrıldım.
Herkes bir telaşla mum aramaya dağıldı evin odalarına ama maalesef evde mum yoktu. O sıralar elektrik kesintisi çok oluyordu demek ki bitmişti. Küçüklerin korktuğunu gören babam oturduğu yerden kalktı ve odasına gitti. Kısa bir süre sonra bir ışık hüzmesiyle aydınlandı ortalık. Babam elinde çok kıymet verdiği ve işi için kullandığı fenerle dönmüştü yanımıza. İşte o an beynimde şimşekler çakmış artık geceleri yakalanmadan nasıl kitap okuyacağımı bulmuştum. Hemen o gece planımı uygulamaya başlayacaktım. Herkesin uyumasını bekliyordum saatler geçmek bilmiyor ve inadıma yapar gibi kardeşlerim bir türlü uyumuyordu. Sonunda beklediğim an geldi ve ben parmak uçlarımda sesizce annemlerin odasına girdim el yordamıyla önce babamın çantasını sonrada el fenerini buldum. O gece yorganı başıma çekip daha önce hiç tatmadığım heyecan ve korku karışımı farklı bir duyguyla kitap okumaya başlamıştım. Mutluydum çünkü sonunda aradığım rahatlığa kavuşmuş sadece okuduğum ve okuyacağım kitapları düşünüyordum.
Tek sıkıntı kalmıştı ki babam iş için bazen birkaç gün ilçelere ve şehir dışına çıkmak zorunda kalırdı. Tarifsiz bir heyecanla babamın dönüş yolunu beklerdim kimselere hissettirmeden. Babamı severdim elbet hem de çok severdim. Ama bekleyişimin asıl sebebi gecelerimi aydınlatan beni tarifi imkansız duygularla buluşturan, zapturapt altına alınamayan düşüncelerimi çılgınlar gibi koşturan, gümüş renkli, metal ve iki kocaman pille çalışan el fenerine kavuşmaktı. Babamın eve gelmesi yetmiyordu el fenerine ulaşmam için herkesin yatması ve gecenin şefkatli kollarında derin uykuya dalmaları gerekiyordu. Sonra koskoca dünyada bir ben, bir fenerim ve kitabım kalıyorduk.

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız