Efkâr mı Hüzün mü?

Biran duraksadı eli tam demliğe gidip çayını koyacağı vakit. Yanında ki arkadaşı “ne oldu bir şey mi oldu?” diye soracaktı ki cevabını aldı soru zihninden, diliyle dilleneceği zamanda. “Bir dakika” dedi. Komodinin çekmecesini açtı otuzüçlük tesbihini aldı. Bileğine bir künye gibi geçirdi sonrasında yine aynı eliyle çekmecenin kenarında nöbetçi gibi duran ve her efkârlandığında yoldaşı olan artık üstündeki etiketi silinmeye başlamış olan manyetik teyp kasetini aldı eline. Bir göz atarak yanındaki arkadaşına gösterdi. Bu günlerde unutulan her şeyin dijitalleştiği ve yeni neslin “bu nedir?” diye baktığı emektar radyo kasetçalarının kapağının “eject” tuşuna basarak mekanik “çıt” sesiyle açılan kapağın içine yerleştirdi kasti. Yine mekanik sesle kapattı kapağını “play” tuşuna bastı. Bir ritüeli yapıyormuşçasına bileğindeki teşbih eşliğinde yapmıştı tüm bunları. Hoparlörlerden önce hışırtı sesi duyuldu anolog bir şekilde. Şarkı başlamamıştı daha ortamın büyüsünü bozmamak için dikkatle sessizce izleyen arkadaşına döndü “şimdi oldu içebiliriz çayımızı” dedi. Şarkının başlamasını beklerken bardaklara dolduruyordu bileğindeki teşbihle beraber çayı. Çayın üstündeki kıvrıla kıvrıla havaya salınan buharı ve kokusu eşliğinde şarkıda başlamıştı. Sanki şarkı ile çayın kokusu dansa başlamıştı. Bileğinden parmaklarının arasına aldığı tesbihini işaret ve başparmağının arasında yavaş yavaş çekmeye başladı. Sadece tesbih ve şarkını sesi,  çayın kokusu vardı odada. Sanki zaman durmuş nefesler tutulmuş dünya durmuş gibi odada mistik bir hava oluşmuş düşünceler belirmiş zihinlerde ve bu ortam bozulmasın diye kimse hareket etmemektedir.

”Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir yiğidin derdi serinde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni” 

Sözleri yankılandı enstrümanlar eşliğinde. Bir elini dizine koymuş diğer eli tesbih taneleriyle münasebetini sürdürmekte yere bakarak düşüncelere dalmaya devam ediyordu heykel gibi donmuş bir şekilde. Çaylar bardaklarında öylece dururken hareketsizliği arkadaşı bozdu. Şekeri karıştırmak için kaşığın şıngırtısı duyuldu. Kaşığı tabağın kenarına bırakarak bir yudum aldı.

“Çok ekmeğin yedim helalleşelim” nağmeleri duyulduğunda gözlerinden yaşlar o ana kadar zorla dururken yerlerinde, artık yerlerinde duramayıp süzülmeye başlamıştı yanaklardan. Şarkı bitip tekrar hışırtılı ses duyulduğunda kaldırdı başını, gözyaşını sildi elinin dışıyla onu izleyen arkadaşına baktı. Gözleriyle konuştular önce. “Adamın halinden adam anlar” misali arkadaşı iç çekerek derin bir nefes alarak tesbih tutan elini tutup “çayın soğudu tazeleyelim” dedi.

Tazelenen çaylarla beraber kasetin tekeri de dönmeye devam ediyordu diğer şarkıları seslendirmek için. Efkâra sürükleyen geçmiş mi,  hüzne sevk eden gelecek mi bilinmez ama iki dost tesbih, kaset ve çay kaşığının sesinde, yudumladılar çaylarını.  

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız