Dünyanın Bilgeliği Ve Ateşli Duygular

Ateş vardır. Önemlidir de. Dünyamızın bir kısmı ateşten ibaret. O da yaşayan bir organizma, onun da canı var. Onun da içinde ateşi var. O ateş içinde duruyor, yanardağlarından dışarıya rastgele püskürtmüyor. Sorumluluğu var çünkü karakteri çok olgun. Zaten öyle olmasa üzerindekiler dayanamaz. Örneğin biz toprağa da, suya da, havaya da çok alışkınız. Bunların arasında su bile bizi o kadar korkutmaz, onunla nasıl baş edeceğimizi biliriz, üzerinde yüzeriz. Ama bazen de beceremeyiz, baş edemeyiz. Su da bize sıkıntı verir. Kimisi boğulur o suda, kimisi de fazla derinde vurgun yer ondan, dalgıç bile olsa. Hatta bazen hava bile bize sıkıntı verir, yüksek yerlere çıktığımızda dayanamaz ciğerlerimiz, sıkıntı çeker. Çarpar bizi hava, hem de temiz, tertemiz hava. Toprağın da vardır böyle cilveleri, heyelanı vardır, göçmesi vardır, vardır, vardır. Ancak ateş çok acayiptir, diğerlerine benzemez. Yakar… Çok dikkat etmen gerekir ona. Dünya, Yerküremiz bunu bilir. Bildiği için de onu içinde tutar, denge ile onu korur. Çok nadiren püskürüverir. Ama nadiren olur bu. Çünkü Dünyamız bilge bir varlıktır, anne gibidir, su gezegenidir. Örneğin İO adlı küre Dünyamız kadar halim- selim değildir. Kendisi Jüpiter’in bir uydusu… Yüzeyi aşırı soğuk ama bunun yanında sayısız yanardağ var üzerinde. Hem de aktif. Yani bu’’ İO gezegeni” nin her tarafı aktif yanardağ, bunlar her daim ateş püskürüyor, lav püskürüyorl. Hatta o püsküren kükürt vb gazlar 100 kilometre yükseğe kadar ulaşıyor. Yaradan bizi bu tür afetlerden korusun.

Ne mutlu bize ki Dünyamız öyle bir gezegen değil, Dünyamız yaşanabilecek bir yer. Ancak insanların çoğu Dünyamız kadar bilge değiller maalesef. İnsanın da içinde ateş vardır ama o kadar iyi muhafaza edemez. İnsan, vücudundaki diğer elementleri daha iyi anlar ancak ateşi ile pek barışamamıştır. Bilmelidir ki ateş vardır onda, asla sönmeyecektir o ateş, can bedenden çıkmadıkça. Yalnız yine bilmelidir ki gözünü o ateşin üzerinden bir an bile ayırmamalıdır. Aynen Dünya’da ateş bu kadar özenle muhafaza edildiği gibi, evlerimizde, yuvalarımızda da çok dikkat ederiz. Bir yandan tehlikesini biliriz, gözümüz üzerinde olur; diğer yandan ise onsuz yapamayız, azıcık da olsa hep vardır o ateş, ona muhtacızdır. Hatta bu yüzden atalarımız ona çok önem vermiş, evin ocağını kutsal saymışlardır. Bektaşi tekkesindeki gelenek, onun devamı olan Yeniçeri kazanının kutsallığı işte bu ocaktan, ocakta yanan ateş elementinden gelir. Allah kimsenin ocağını söndürmesin.

İnsanın kendi bilgeliğine ve duygularına gelince, onun kendi içerisindeki ateşle ilişkisi çok önemlidir. Bu ilişkiyi sağlıklı kuramayan kişi ikide birde “parlar”, hatta bazen “canlar yakar”. Belki de- ateşin mizaçlı birisi ise- ocaklar söndürür. Bu tehlike her zaman vardır. Herkes için geçerlidir, özellikle de Doğu toplumlarında vardır. Evet, ateşli duygularla ilgili dikkat etmeli, gözümüz bir yandan hep onların üzerinde olmalıdır. Ancak onları söndürmemeli, muhafaza etmeliyiz. Yoksa öfke, şehvet, hırs, kıskançlık, vb duygular asla kötü değildir. Ancak kendi haline bırakıldığında taşkınlık, kıskançlık krizleri, öfke nöbetleri, intikam yeminleri, saldırganlık, aşırı ve anlamsız risk alma, amaçsız maceraperestlik gibi aşırılıklar olabilir, bu da o ateşin taştığını gösterir. Batı toplumlarında ise başka bir problem vardır. Buralarda o ateş söndü-sönecek vaziyettedir. Yani o ocakla kimse ilgilenmemiş, ocağın feri gitmiştir. Batı ülkelerinde insanların gözünde fer bulamazsınız kolay kolay. Bu ise kendisini vurdumduymazlık, umursamazlık, sadece bedenini ve rahatını düşünme, çıkarcılık, itaatkarlık, aşırı planlılık, “vur tepesine al ekmeğini/vergisini” haline düşme, vb gibi durumlarla gösterir. Nitekim Batı insanı adeta sinirleri alınmış, hatta içindeki ateşi sönmüş gibidir. Yürüyen hayaletlere benzer bazıları. Yıllarca içlerinde yaşarsınız ama bir kez kavga göremezsiniz, örneğin. Kavga etmemek çok iyidir tabii, çünkü kavga etmek taşkınlık demektir. Yani o ateş o ocaktan taşmıştır. Olmaz! Ancak, sokağın ortasında birbirine her yönüyle galiz hakaretler etmek, bütün değerlerine sövmek, bağıra bağıra parmak göstermek, sonra da dönüp yoluna gitmek, kanuna göre bunun bir suç sayılmadığını bilerek evine varmak da normal değildir. Burada ise o ateş sönmek üzeredir, geriye kalan son kıvılcım da küllerin dibinde can çekişiyordur. O da olmaz! Rabbim içimizdeki ateşi muhafaza etsin.

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız