Anlamsızlık

         Dünyadan bir şeyi yok etme yetkisi verilseydi savaşları yok ederdim. Bu anlamsız olayın kendilerini hiç ilgilendirmeyen sebepler yüzünden bir sürü cana mal olmasını engellerdim. Peyami Safa’nın ‘’Mahşer’’ kitabında şöyle bir cümle geçiyordu: ‘’Cephede küme küme insanların, geride küme küme insanlara tatlı uyku verebilmek için kan akıtmaları.’’  Savaşı böyle tanımlıyordu. Elinde güç bulunduran insanların sahip olduklarından daha fazlasını istemeleri yüzünden korkunç acılar yaşanıyor. Üstelik bu acılar yaşandığı zaman dilimiyle de sınırlı kalmıyor. Kendinden sonra gelen nesilleri de etkiliyor. Neresinden bakılırsa bakılsın savaş, haklılığı olmayan anlamsızlıklar yığını…

         Stefan Zweig ‘’Mecburiyet’’ kitabında savaşı çok güzel yorumluyor. Kitabın kahramanı Ferdinand savaşa çağrıldığında gitmek istemediğini ama onun savaşa gitmesini isteyenlerin güçlü, kendisinin güçsüz olduğu için gitmek zorunda olduğunu söylüyor. Karısı Paula ise ona verdiği cevapta: ’’Dünya onlara izin verdiği sürece güçlüler. Tek bir birey herhangi bir kavramdan daha güçlüdür her zaman, fakat kendisine inanmalı, iradesine sahip çıkmalıdır. İnsan olduğunu ve insan kalmak istediğini unutmamalıdır.’’ der. Ne kadar doğrudur bu sözler…Kavramlar, ideolojiler beynimize hükmedebiliyorsa bir değer bulabilir. İnsan hayatı ve insan iradesi karşısında yenilmeye mahkumdurlar. Hiçbir savaşta insanlığımızı koruyamayız. Elimize aldığımız güçlü silahlar ve ruhumuzu teslim almış vatan, görev, kahramanlık kelimeleriyle, döktüğümüz kanlarla insandan çok bir canavara benzeriz.

       21. Yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzereyken, teknolojideki gelişmeler baş döndürücü bir hızla sürerken, küreselleşen, birbirine bağımlı olma yolunda hızla ilerleyen bir dünya inşa edilirken, bana göre dünyanın en ilkel kafa yapısını temsil eden savaşlar dur durak bilmeden devam ediyor. Bence daha kötüsü de insanlığın sessizliği…Hep birlikte sesimizi yükseltebilsek bir şeyleri değiştirebilirdik belki…Yok etmek çok kolay. Bir insanın dünyaya gelmesi için bir annenin dokuz ay taşıması gerekiyor. Bulantılar, hareket etmede yaşanan zorluklar, uykusuzluklar gibi bir çok olumsuzluklara katlanarak geçirilen dokuz ay…Sonrasında büyük sancılarla gerçekleştirilen doğum…Günlerce uykusuz geçirilen geceler, hayatında eskiden yaptığın birçok zevklerden vazgeçmeler…Sonrasında eğitimi için harcanan emekler…Geleceği için duyulan kaygılar…Bir çocuk büyütürken yaşanan uzun bir yolculuk…

Sonra adına savaş denilen anlamsızlıkla gelen, atılan tek bir kurşunla bitirilen hayatlar… yapımında yüzlerce inşaat işçisinin çalıştığı, bir bombayla yıkılan binalar…O şehirde yaşayan insanların sevdiği pastane, sevdikleriyle film izlemeye gittiği sinemalar, raflarında gezinmeyi sevdikleri kitapçılar, baharın gelişini ağaçlarındaki çiçeklere bakarak izlemeyi sevdikleri parklar, bahçeler…Kurulan hayaller…Adına savaş denilen bu anlamsızlıklar yığınıyla bir anda yok olup gidiyor. Bu korkunç olay bitirilmeli ve bir daha yaşanmamalı…Sevgi, dünyamıza hakim olmalı…