Ama Ne Çare

Çocuk ne kadar eskiyi hatırlar, anılar ne kadar canlıdır geçmişten?

“Kimsesi olmayan ölen insanlar, yalnız ölüm vakası” spotu geçmekte ekranların altında kırmızı şeritlerle. Cenazeleri   beş kişi ile defnedilenler. Kimsesi olmadan defnedilenler. Son yolculuğa uğurlarken şu veya bu sebeple gelemeyen, gelmek istemeyenlerin olduğu olguları  yaşıyoruz son zamanlarda.  Herhangi bir yerde iki üç  kişiyle teslim alınan meftalar. Ne çok ölüm oldu son zamanlarda. 

Hiç bu kadar derin ve acılı olmamıştı kayıplar belkide. Her zaman göçüp gitmeler acılıdır kalanlar için ama son zamandakiler biraz daha acıtmaktadır yürekleri. Ayrılıkların ardından temelli gitmeler ne kadar yıkıcıdır.  “Ayrılıklar zamansız olunca buruk ve daha acıtıcı oluyor” demişti bir arkadaş. Kader çizgisindedir hayattan çıkıp gitmek, zamanı bizim elimizde değildir. Fakat ayrılıp giderken döneceğini ümit ederken bir anda cansız bedenle buluşmak en acıtıcısıdır, ateşin düştüğü hanedekilere. Daha da derine gömülmektedir ayrılık acısı. Ne çok acı çekti insanlık son zamanlarda.

Bir odanın kuytu köşesinde kimsenin bilmediği acı ve ıstırapla hayatının sonlanması veya bir hastane köşesinde tüm çalışanların çabalaması sonucu yine sonucun değişmemesi. Kalabalığın arasında veya yalnız ruhunu teslim etmek sevdiklerine veda edemeden son sözler söylenmeden son bakışlar bakılmadan son gözyaşları karşılıklı dökülmeden son dokunuşlar dokunulmadan. Kalem tutmuş, minik elleri tutmuş, yuvası için ekmek tutmuş, cansız soğumaya yüz tutmuş eller öpülmeden yüze sürülmeden, son nefesinde Yasin-i Şerif’le uğurlamadan toprakla buluşmaktadır naaşlar.

Bir çocuk “babam evden çıktı bir daha göremedim” diyor. Nerede ne şekilde can verdi kimler vardı veya yoktu son anlarını kimler gördü. Bir karyolada mı, yoğun bakım yatağında mı, kuru bir sandelyede mi, dehlizde mi, kuyuda mı, kalabalığın arasında öylece hissiz yatarken soğuk soğut terleyerek mi veya acı çektirilerek mi yada sevgi ve şefkatle şifa vermeye çalışanların ellerin arasında mı kimse bilmiyor nasıl göçtüğünü. Çocuğa söylenen kuru bir söz “baban gitti gelmeyecek bir daha”. Yıllar geçsede yaşlansada bu çocuğun unutmayacağı tek şey babasının evden çıkıp gitmesi ve bir daha dönmemesi. Bundan sonrası hep karanlık cevaplanması gereken birçok soru.Başka bir çocuk haberi bile yoktur babasının gittiğinden. Sabahın erken saatinde yatağında uymaktadır.

Gidenler gitti kimileri döndü. Bazıları hiç dönmedi göçüp gitti bu hayattan. Çocuğun hatırasında son imge kalır. Bir gün önce okuldan beraber döndüğünde uğradıkları bakkaldan aldıkları çikolata, Ulus meydanında dolaşırken çorbacıda içilen bir kase sıcak çorba, dükkanda iş yaparken küçük elleriyle maşayı uzattığında babasının başını okşaması,  hacettepe kavşağında saatin yanından  ailecek yürürken elini sıkı sıkı tutan  babasının eli ve saat, babasını işe uğurlarken şapkasını uzattığında göz göze geldikleri an kalmıştır artık.   

O an donup kalır artık sonsuza kadar belleğinin ve kalbinin köşesinde hiç silinmemek üzere. Yaşananlar kalır artık geride. Zamanla şarkılarda türkülerde arar bu hüzün ve ayrılığın tesellisini ama ne çare.  

1 Yorum

  1. Yine hüzünlendim bu sabah
    İnsanlar, dostlar bu geldiler bu dünyaya ayrı ayrı,
    Eceli gelen analar,babalar,gardaşlar dostlar sonsuzluğa uçuyorlar ayrı ayrı
    Bizler de zamanı bekliyoruz
    Hüzünle arkalarından bakıyoruz bakıyoruz…
    Gelen yok, haber veren yok yok…
    Yazarın emeğine yüreğine sağlık,

Bir Yorum Yaz

Lütfen Yorumunuzu Giriniz
İsminizi lütfen buraya yazınız