Yorgun Gözkapakları

Anadolu’da suyun gözü derler, suyun kaynağının çıktığı yerlere. Bütün derelerin, çayların, ırmakların, nehirlerin başladığı ve kilometrelerce uzaklara ulaşan suların kaynağının doğduğu yerdir suyun gözü.

Büyükçe bir kayanın dibinde, bir kamyonu yutabilecek genişlikte ağzı olan, camgöbeği mavisinden başlayıp yer yer koyu mavi ve koyu yeşil, kayanın dibine doğru da kararan renk oyunlarıyla rengini değiştiren biraz ürkütücü birazda heyecan uyandıran su, kayanın dibinden çıkmaktadır yeryüzüne. Tencerede kaynayan su gibi yerin altıdan kaynamaktadır. İnsan hayret etmektedir. Nasıl su hiç bitmeden senelerdir akıp gitmektedir? Suyun çıktığı kayanın üst tarafları; dik yamaçların, Çin Seddi gibi uzayıp giden uçurumların, uçsuz bucaksız orman ve kayaların oyularak yol yapıldığı yerledir buralar. Orman müthiştir, yemyeşildir. Torosların zirveleri gök kubbeye değecekmiş gibi yüksektir. Çamların, kekiğin, ada çayının, sumağın kokusu birbirine karışır yamaçlardaki keklik sesleriyle beraber. Doğa bakirdir, el değmemiştir saftır. Her şey kendi güzelliğinde kalmıştır ve öylede devam etmektedir. İnsan eli değip yavaş yavaş değişmeye başladığı zamana kadar her şey saftır.

Anadolu’yu Anadolu yapan anaların yurdundan bir diyardır burası da. Diğer anaların yaşadığı gibi burası da köy hayatıdır. Bütün medeniyetlerin çekirdeğidir köyler. Toplumun çekirdeği aile olması gibi ilk insandan günümüze.

Öksüzlüğü yetimliği, fakirliği çaresizliği yokluğu en derinden yaşamıştır. Daha küçük yaşta başlamıştır çilesi, dokuz yaşında kaybetmiştir annesini. Bir kız çocuğunun en çok ihtiyacı olduğu zamanda göçüp gitmiştir dünya hayatından annesi. Ablası ve 3 erkek kardeşi ile öksüz ve yetim olarak ortada kalmıştır. Köyün yardımlaşma ruhu bir daha harekete geçmiş, ortada kalan bu sabi sübyanları sahiplenip eş, dost, akraba bağırlarına basmıştır.

Ülkenin savaşlardan yorgun düşmüş, toplumun çocuğudur tıpkı diğerleri gibi. Anneleri, babaları savaşları görmüş, bizzat savaşmış. Şehitler savaş meydanlarındaki şehitliklere defnedilmiş. Geride kalanlar da gazi olarak, en az 3 yıl belki 7-8 yıldır görmedikleri eşlerinin çocuklarının yanına dönmüşlerdir. Evet, o yıllar zordur o dönemde doğan çocuklar da zorluğun ortasında doğmuş hayata tutunmaya çalışmışlardır. Bu tablo Anadolu’nun her yerinde aynıdır.

Yine çok çalışmıştır her zamanki gibi. Elleri ayakları çalışırken beyin de çalışmaktadır. Lakin beyni kafası daha çok yorulmaktadır. Düşünecek o kadar çok şey vardır ki hangi birini unutayım es geçeyim diye çevirir durur kafasındakileri. Gurbetteki çocuklarını, torunlarını düşünmektedir. Her biri bir dağda yaban ellerde yaşamaktadır. Köylerinden çok uzaklarda. Her birinin sıkıntısı, derdi vardır kendince. Kimi geçim sıkıntısını aşmak için didinip durur, diğeri okumak için çabalayıp durur küçücük bir evde, kimi de hasta olan oğluyla uğraşmaktadır. Yani her biri ayrı bir şehirde yaşayan çocuklarının dertleri ve köy hayatında kendi dertleri ve bu sıkıntılar karşısında çaresizliğin verdiği acı kolunu kanadını kırmaktadır. Hayat devam etmektedir “Ya Sabır! vardır bir hikmeti” diyerek devam etmektedir çileli hayatına. O kadar doludur ki kafası artık kaldıramamaktadır eskisi gibi olup bitenleri.

“Şurama bir şey oturdu gavsaram daraldı” diyerek iman tahtasını işaret ederek oturduğu döşeğin üstünden kenara kıvrılır. Ne zaman böyle hissetse kötü bir haber geleceğini düşünür, düşüncesinde pek yanılmaz. Ana yüreğidir hisseder ama o an için anlamlandıramaz. Bir zaman sonra çıkar ortaya sıkıntısının ete kemiğe bürünmüş hali. Bu yaşına kadar neler görmüştür daha neler görecektir kendi de bilmez,  aklına hayaline gelmeyenleri görecektir belki darlanması bu yüzdendir. Neyle karşılaşacağını bilememek belirsizlik…

Bütün bitkinliğiyle kafasını koyar sert yastığa. Biraz içini geçirmek ister. Derin bir iç çeker. Bütün hayatının yorgunluğunu ve ağırlığını omuzlarından atmak istercesine dalmak ister uykuya. O yıllanmış yorulmuş göz kapaklarını indirmek ister çok olaylar görmüş gözlerinin önüne. Bir nebze olsun kopmak ister hayattan. Derinlere dalarak her şeyi bir kenara koymak ufunetini sıkıntısını dağıtmak ister, fiziki yorgunluğunun yanında psikolojik yorgunluğunu da.

Yüzündeki, elindeki her çizginin anlamı olan. Kalbinde ve ruhunda görülmeyen kabuklar bağlamış yaraların yükünü taşıyan yaşlanmış beden daha neler görecek duyacaktır hayat yolculuğunda…                               

ihsan Muhsin

                                                                                                      6.12.2021