Mutluluğun Yerini Almasın

Dostoyevski insanı her şeye alışabilen bir varlık olarak tanımlar. Bu durum şartlar daha iyiye gittiğinde yani daha yüksek bir yaşam standardına kavuşulduğunda da böyledir. Rahatlığa da çok çabuk alışırız. Tam tersine düşük standartlara alışmamız diğerine göre biraz zorlasa da kabullenir hayatımıza devam ederiz. Hatta öyle durumlar var ki; ölmekten beter bir yaşam karşısında bile bir süre sonra dayanıklılık gösterebiliriz.’’İnsanın Anlam Arayışı’’kitabında Viktor E. Frankl Auschwitz’ te bir insanın yaşayabileceği en ağır şartlarda bile insanın her şeye alışma duygusuna verilecek en iyi örnek olarak karşımıza çıkıyor. ‘’Dişlerimizi temizleyemiyorduk ve hem buna hem de ağır vitamin yetmezliğine karşın diş etlerimiz eskisinden daha sağlıklıydı. Yılın yarısı boyunca aynı gömleği artık gömlek görünümünü yitirene kadar giyiyorduk. Su boruları donduğu için günlerce ellerimizi bile yıkayamadığımız oluyordu ve yine de ellerimizdeki yara bereler çalışırken toprakla kaplanmasına rağmen iltihaplanmıyordu. Örneğin, yan odada çıt dense uyanan hafif uykulu biri kulağının birkaç santim ötesinde gürültülü bir şekilde horlayan birine yapışmış olarak uyuyabiliyordu.’’ Viktor E.Frankl kitabından alınmış yukarıdaki sözleriyle aslında vücudumuzun da zor şartlara alışabildiğinin altını çizmiş oluyor. Tabii bu konuştuğumuz konu mecbur bırakılmış, öyle yaşamaya zorlanmış insanlar için söz konusuydu.

Dino Buzzati’ nin meşhur ‘’Tatar Çölü’’ adlı eserinde ise gönüllü, bizi esir alan alışkanlıklardan bahsediyor. Sebepsizce bir hayat döngüsüne takılmaktan söz ediyor. Aslında kurtulmak istediğimiz ama sebebini kendimizin de anlamakta zorlandığı küçük alışkanlıklar nedeniyle yeni bi başlangıç yapamamız konu ediliyor. ‘’Alışkanlıkların uyuşukluğu’’ şeklinde açıklıyor bu durumu Drago. Tam 30 yılını şehirden ve tabii ki hayattan uzak eski ve hiçbir hareketi olmayan bir kalede neden geçirmek ister ki bir insan? 30 yıl aynı yatakta uyanmak, aynı saatte kalkmak, aynı insanları görmek…’’Tüm bunlar artık ona aitti ve bunları terk etmek Drogo’ ya acı verecekti. Ama aslında o bunu bilmiyordu, ne gitmesinin kendisine nasıl bir çaba gerektireceğinden, ne de kaledeki yaşamın günleri, birbirinin tıpkısı günleri, baş döndürücü bir hızla yutup gittiğinden haberdar değildi. Dün ile evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece o ayırdına varamadan zaman akıp gidiyordu.’’

Sonuç olarak Puşkin’’in Yevgeni Onegin’’ kitabındaki bir sözde dediği gibi: Alışkanlıklar mutluluğun yerini alır. Hiçbir şeyin savuşturamadığı acıyı bile tatlı hale getirir. Demek ki yapmak istediklerimizi ertelemeden hemen yapmalı, gerçek mutluluğa giden yolları alışkanlık engeline takılmadan aşmayı öğrenmeliyiz.

Exit mobile version