Sonbaharın mevsimlerinde geziyorum.
Şehir şehir, kasaba kasaba kokluyorum eylülü önce.
Hafif bir rüzgar esiyor Galata’da.
Öyle ki alıp bırakıyor beni İstiklal’e.
Kalabalıkları geçiyorum hızlıca.
Önüme düşen yıllanmış çınarın sarı yaprakları belirliyor sonrakii durağımı.
Emirgan’da arıyorum eylülün kokusunu.
Yağmurun usulca yüzüme şakıyışını dinliyorum!
Ekimi yaşıyorum İzmir’in Kordon boyunda.
Hala sıcak ama terletmeyen güneşine yaslıyorum yüzümü,
Denizin gümüşi çarşafını bozmadan yüzen gemiler geçiyor.
Ekim ayrılık mı, kavuşmak mı sana?
Gelsen ne mutlu olurum oysaki.
Ama sana uzak olmak toprağın kokusunu sevmek gibi
Yağmuru, sapsarı yaprakları alıp gidiyorum şimdi.
Ankara’nın kuru, soğuk, gri sokaklarına.
Kızılay’da içiyorum çayımı.
Kasım gibi Ankara.
Soğuk, gri, silik bir siluet sanki.
Başımı yaslıyorum omzuna, içim ısınıyor sonra.
Seviyorum seni
Ve senle ısınmayı kasımın soğuğunda.
Hacı Bayram’da dualar ediyorum,
Dervişleri katarak yoluma!
Bir simit alıyorum Abdal Arif’in tezgahından
Ve rüzgar senin kokunu bırakıyor ruhuma
Dualar ediyorum,
Tövbeler ediyorum,
Mevsime dönüyorum o anda.
Eylüle, ekime ve kasıma sığınıyorum.
Hazan değil senin adın
Sonbahar…Sonbahar…diyorum sana
Ömrümün sonbaharı!