Gurbet Mezarlığı


İçine hüzün sinmiş kelimeler var sanki.Söylesen içinde cam kırıklıkları oluyor boğazına takılıyor.Sanki kelime hıçkırıklara boğuluyorda sen susturamıyorsun ağlayan çocuğu ne pişpişle ne şekerle.Bazen büyüdükçe büyüyor kelime.Sanki hüznü gökyüzüne bile yetiyor hece hece.Bir türkü çalıyor bazen bir kelimede.İçine ağıt sinmiş,uzun hava sinmiş sanki.İşte bu kelime Gurbet Mezarlığı.Dün geçerken gördüm uzaktan.Yazmışlar kocaman Gurbet Mezarlığı diye.İçime çöken upuzun bir ömür oldu bu cümle.Arkaya bakamayışım.Yoluma gidemeyişim.Ne olabilmem,ne kalabilmem.Ne gidebilmem ne dönebilmem.Sıkışıp kalmam oldu bu cümle.Şairinde dediği gibi uçmayı öğrenmeden göçmen kuş olmaya mecbur kalan gönlümün,içinde bir yara açtı sanki.Bir baktım yatan bir sürü insan vardı.Gurbet mezarlığında.Sonra döndüm gönlüme baktım.İçimde de ölen bir sürü geçmiş,gitmiş çoktan bitmiş duygu birikimleri vardı bir sürü noktası konulmuş cümle.Gönlümde de bir gurbet mezarlığıydı tıpkı işte öyle.Uzak kaldıkları yerlerde yitip gitmişler.Yakınında da olsa varlıklarını hissettirememişler.En söylenmesi gereken zamanda susmuşlar söylememişler.Sonunda hepsi kalpten çok uzak bir mezarlığa gömülmüşler.Sonunda hepsi gurbet mezarlığına dönüşmüşler.Sonra düşündüm.Gömmeye de gerek yok yaşadıkları halde yitip bitenleri.Olması gereken vakitte olmayıp çekip gidenleri.İçinden yak hepsini,geçmişi herşeyi.Denizlere bağır ,savur tüm külleri.İşte gurbet kendi içinden bir sürü manasın.Benim içimde bir yangın,bir unutulmaz şarkısın.