Dünya çok büyük. Sen, ben, hepimiz içimize dünyalar sığdırıyoruz. Sen zaten başlı başına bir dünya olarak yaratıldın. Organların bile evreni içinde taşıdığını anlatmaya çalışıyor gibi. Hislerin apayrı birer birey. Bütün bunların yanında bugüne kadar tanıdığın veya bugünden sonra tanıyacağın bütün insanların dünyalarına ve onlarla olan anılarına ev sahipliği yapacaksın. Yalnızca bu açıdan bakıldığında bile eşsiz bir varlıksın.
Birilerini seveceksin, onlar da seni sevecek.Elbette ki bunların tam tersiyle de karşılaşacaksın. Sonuç olarak dünyanın da bir ilerleyişi var. Bu ilerleyişi, bu düzeni sorgulayacaksın. Bazı insanların aptallıklarına takılacak düşüncelerin ve belki de bu aptal düşüncelerin tesiri altında kalıp kendini “yaşama hakkı olmayan yetersiz bir şey” gibi hissedeceksin.
Yeter ki ne yaşarsan yaşa, başına her ne gelirse gelsin ilk söylediklerimi unutma. Sen başlı başına bir dünya olarak yaratıldın. Henüz hayattayken dünyanın içinde çok küçük olduğumu, işini olması gereken şekilde yapamayan basit birisi yani kısaca değersiz olduğumu hissederdim.
Sana verdiğim nasihatlerin farkına öldükten sonra varmam beraberinde pek çok “keşke”yi getirdi tabii ki. Demek istediğim şeyi bir örnekle kuvvetlendirmeliyim. Çok güzel resim yapardım. Çizdiklerime baktığımda içim açılırdı. Ama maalesef bunların elle tutulur şeyler olmadığına inanan bir çevrenin içindeydim ve bu çevrenin baskılarına maruz kalıyordum.
O gece kendime küstüm. Kendimden nefret ettim. Zaten ölmüş olmam olayı çok sade bir şekilde özetliyor. Yeni yeni farkına vardığım bir şey varsa o da benden başka hiçbir şeyin önemli olmadığı. Senden başka hiçbir şey yok elinde; o yüzden kendine ait en önemli şeysin. Bunu unutma…
Genç kızın ruhu küçüçük odada dolaşa dolaşa, uyumakta olan küçük kıza bunları anlattı, sonra mezarlığa geri döndü ve ahirette kabul görmeyen ruhunu biraz dinlendirmek adına soğuk toprağa uzandı.