Zaman Dansı

İçimde bu koşuşturan şey de ne? Hep bir yerlere yetişme telaşı. Çağın hastalığı mı yoksa alışkanlığı mıdır ya da her ikisi mi diyelim, bilemedim.

Birileri bana neden olduğum yerde yorgun düştüğümü anlatırsa çok sevineceğim zira düşünüyorum; acil yetişmesi gereken bir şey yok, yetişmem gereken bir yer yok.. Peki benim içim nereye yetişiyor böyle benden habersiz?

İçimde zamana karşı yarışan bir doğum sancısı.. Doğacak olan ne onu da bilmiyorum. Yalnızca duyduğum acıdan haberim var. Ben; zamanın sıradan çocuğu, zamanla anlaşmaya çalışıyorum..

Hakikat sadizmi” diye bir şey var diyor Peyami Safa.. Kimseciklerin duymaya tahammül edemediği, işitene ancak acı veren. Bu yüzden olacak ki, insanların zamanla anlaşması var diye düşünüyorum: “Ey zaman! Sen bana hakikati söyleme, ben hayatımın bütün tasarrufunu sana vereyim.” İyi de bir anlaşma. Herkes halinden memnun. Yine mezkur yazarın deyimiyle; herkes bu anlaşmaya mukabil bir “kurtarıcı hastalık” gelene dek, büyük bir uyum içerisinde zamanla dans ediyor. E ne diyelim o halde: Haydi, vakit yine hep birlikte kafalarımızı kuma gömme vakti..