İstemeleri Yok Etmek

İhtişamını görüp de diğer duyularını bir an olsun harekete geçiremediğini hesap eden, sesini ardından gönderen güç sirkinin vazgeçilmez palyaçosu şimşek. Ve şimşek mavisi. Defteri ürker mi bu geniş mahallenin yaramaz, bir o kadar da korkak çocuğundan? Evet, kalemi şimşek mavisidir. Defteriyse Kraliçe Elizabeth kadar pembe, Sherlock Holmes kadar gizem dolu. Görünürde tek bir lekesi yoktur bu günümüz gelinliklerinin en moda rengi kırık beyaz sayfaların, memleket yolu gibi ince, keskin, bitmek bilmeyen satırları hariç. Oysa ondan temizlemesi istenmiştir, temizlemelidir.


Zeki olanı yok etmek için zeki olan gereklidir ona göre. Cahil içinse cahil gerekli. Parlamış bir dehanın karşısına; sığ, tecrübesiz, hatta o kadar ki, kullanılmamış cehalet beynini çıkarmak…

Görmüştür ki uyumsuzlardır. Çivi çiviyi sökerse temizliği de ancak temiz olan yapar. O, bulmuştur artık nasıl yapacağını.

Tutulması en zor canlı, balıktan sonra, sırdır onun gözünde. Canlı demiştir. Çünkü ancak canlı bir şey solukçuların hayatına bu denli tesir edebilir. Hem tutulamadığına göre hatırı sayılır bir dayıdır kırk ayak için. Lakin onu da tutan vardır elbet. İşte o an aklına su gelir. ‘Su’ der. Su; yeryüzünün, arayı karıştırıp kenara çekilen ve bundan etkilenmeyen devlet adamıdır. Su saydamdır. Şeffaftır. Işığı geçirir ama sırrı geçirmez. Zira kendi sırları da vardır. Bunlar alelade olmasın diye önüne set yapar yaşanmışlıkları, pişmanlıkları, acımaları ve en mühimi kaybolmuşlukları. Aynı anda daldığını fark eder; içindeki çocuğun yaşamışlığının kanıtı olan fiyonklu bardaktaki suya. Suyun arkasındaki poşetin sarısının kreme akışına. Sahi neden kremdir? İşte bulmuştur artık, ihtişamlı Firavun’un çaresizliğini! Firavun yaşlanıyordur. Su, topladığı sırların iğrençliğiyle daha saydam olamamıştır. Yorgundur.
Bundandır ki gizli görevini arkasında izler bırakarak yapmaya başlamıştır. Deşifre olmuştur. Artık renkleri sırlı alıp sırsız gönderdiğini küre-i arz biliyordur. O, bir sır hırsızıdır.

Raskolnikov’ un, Bihruz Bey’in, Macit’in temizlenmesi.’’Ben böyle bir temizlenme istiyorum!’’ bağırışı yankılanmıştır: yüreğinde, elinde, gözünde, burun deliklerinde… Ondan istenen; pencerelerin açılmasıyla yeni soluk getirilen ve eski solukları kapıya buyur ederek başlayan pazar temizliği değildir. Ondan istenen hiçlik, istenen yokluk, istenen silinmişliktir.

Silgisini almıştır; haritaların asi kızı kahverengi silgisini. Deliler gibi silip akıllılar gibi düşünmeye başlamıştır. Ardından keskin bir duruş gelmiştir; bitmişlik. Farkına varmıştır, ondan istenen deliliğin; idrakını, temeline oturtmuştur mantığının. Ona; Pollyanna’yı kötümser, Tolstoy’u hayvan katili, Nazım Hikmet’i vatan haini yap.”demek kadar olanaksız bir istek fısıldanmıştır. Defterin üzerideki tek varlığı; yokluğun simgesi siyahın siyah deliğine; kara deliğine sürükle denmiştir. O varlık: Renktir.

Hiçbir şey yoktan var edilemez ve vardan da yok edilemez. Fizik kanunudur bu, lisede öğrendiği. Öyleyse renkleri yok etmesini isteyenlerin, renklerin varlığını yok sayması gereklidir. Ancak yoktan yok edilebilir. İşte bu noktada haksızlıklarının delil dosyasına ‘yeterli delil’ ibaresi
damgalanmıştır.


Renk; ara bulucudur, sabır taşıdır. Renk; hiç bağlanamayacak kadar uzak olan iplerin bağlanabilme umududur. Renk; en başta hoşgörüdür.


Güneşin hayatlarını; tarlasından elbiselerine, tenlerinden evlerine bütünüyle sarıya çevirmesine izin veren saf Anadolu’nun derdi büyük, isyanı küçük köylülerinin davranışıdır hoşgörü. Bu hoşgörü ise sarıdandır. Görüp görmemenin temsilcisi mavinin, mutluluğun anı defteri yeşilin, en alıcı müşteri kırmızının, yokluğun içinde varlık varisi siyahın hoşgörüsü, hepsinin ayrı ayrı kendilerindendir ve hepsi hayatın sorumluluk almış bireyleridir.


İsteyenler, çok isteyenler; şimdi elinden renklerini istemişlerdir. Onlara göre ne, nasıldır? Anlayamamıştır ama istedikleri şey olmayacaktır. En azından, üzerinden geçmişin ahlarını silmeye çalıştığı elleriyle olmayacaktır. Hele suyla asla! Çünkü biliyordur ki suyun da ahları vardır yüzeyinden atmaya çalıştığı. Bile bile olmayacağını yine de yok etmeye çabaladığı sırları vardır; renklerden çalıp bünyesinde sahip çıkamadığı. O da; “Daha fazlasını yapamam.” derdir.

İstemek gerçekte olmayan bir şeydir; onun derin uçurumlardan oluşan keskin aklında. Ancak gerçekleşirse var olur. O zaman gerçekleşmediyse istenen şey ‘İstemek’ yoktan yok edilebilir. Dikkati celp eden nokta burasıdır; varlığı olmayan istek, yok edilebilirdir fakat renkler, hayata bu derece yer etmiş varlık timsalleriyken kat’i yok edilemez, temizlenemezlerdir. Asıl görev; temizlemeyi isteyenlerin istemelerini yok etmek !